Doktor-Reiki
  y.Nuri -2-
 
TEMEL İBADETİ DIŞLAYARAK ALDATMA
ALLAH’I ALDATMA
 
Allah ile aldatanların vücut verdikleri en büyük yıkımlardan bir Kuran’ın getirdiği temel ibadetin ikinci, üçüncü sıraya atılması veya tamamen dışlanmasıdır. Bu dışlamada, yine Arapçacılık ve Arapçılık ile namazın istismarına bağlı tezgâhlar ve çıkarlar etken olmuştur.
Temel ibadet genel anlamıyla okumak, özel anlamıyla Kuran okumaktır.
Temel ibadet, önce namaza hapsedildi, sonra Arapça ile eşitlendi, sonra da namaz Arapça okuma şartına bağlanarak iş bitirildi. Namaz kılacak kadar Kuran ezberleyen milyonlarca Müslüman asırlar boyunca bununla yetinmiş ve Kuran’ın okunması ayrı ve farz bir emir olma noktasına asla ulaşamamıştır.
Arap olmayan kitleler, namazda okudukları ayet ve surelerin anlamlarını bilme gibi bir şansı elde edememişlerdir. Oysaki bu ayet ve surelerin anlamlarını bilmek bile yetmez.
Kuran’ın tümünü anlamını bilerek okumak her Müslüman için farzdır. Namazdan önce ve namazdan daha önemli bir farzdır.
Allah’ın ”Kuran oku” emri, ”Namaz kıl!” emrinden hem daha öncedir hem daha önemli. Bu bir yorum veya tevil değildir, Kuran’ın açık beyanıdır. İsteyen her insan, Kuran hükümlerinin iniş sırasını takip ederek Kuran okumaya ilişkin emirle namaz kılmaya ilişkin emrin sırasını görebilir. Daha açık söyleyelim:
Bir kere Kuran2ın vahyedlen ilk kelimesi Kuranın ilk emridir ve şudur: ”Oku!” ikincisi ”Kuran’ı düşüne düşüne dikkatle oku” emri, iniş sırasıyla üçüncü sure olan Müzem mil Suresi’nin 4. ayetinde verilmiştir. Aynı emir, ayn surenin 20. ayetinde bir kez daha tekrarlandıktan sonradır ki ”Namazı kılın!” emri gelmiştir.
Ankebut Suresi 45. ayet açıkça gösteriyor ki ‘Zikrullah’, namaz kılmaktan üstündür. Zikir, Kuran’ın en önemli ve en bilinen adlarında biridir. Zikrullah tabiri, tarikat sulandırmalarının iddia ettiği gibi, ”Allah, Allah” sesleri çıkararak def çalıp zıplamak, dönmekten ibaret değildir. O uygulamalar, bütün samimiyet şartları var sayılırsa, en iyi ihtimalle zikrin en son mertebesi olabilir.
Allah’ı zikretmenin ilk ve tartışmasız anlamı Kuran okumak olacaktır. Nitekim 19. yüzyılın büyük sufi düşünürü Kuşadalı İbrahim Halveti, tasavvuf ve tarikat meşrebinin en büyük temsilcilerinden biri olmasına rağmen, zikir konusunu böyle anlamış ve bağlılarına, Allah’ın tertibi olan Kuran’ı bırakıp da şunun-bunun tertibi olan sözde zikirlerle zaman yitirmemelerini emretmiştir.
Şimdi, yüzyıllardır saklanan bir gerçeği tüm açıklığıyla ve Kuran’a sadakatin bir ifadesi olarak duyuralım: Namaz kılmak ne ise Kuran okumakta odur, hatta Kuran okumak namazdan, namaz kılmaktan daha değerli ve daha erdiricidir. Şöyle de diyebiliriz: Namaz kılmamak neyse Kuran okumamakta odur, hatta Kuran okumamak daha da yılıcıdır.
Sadece Kuran okuyup namaz kılmayanın durumu, sadece namaz kılıp Kuran kumanyanın durumundan iyidir.
Bu Kuransal gerçek asırlardır insanlardan bilerek veya bilmeyerek saklanmıştır. Kuran’ın; geceleri Kuranla meşgul olmak anlamında kullandığı teheccüd, yine namaz kılmaya dönüştürülmüş ve yine Kuran’ın söylediğinin tam tersi yapılmıştır.
Kuran okumayı cami içine özgülemek, dışarıda Kuran okumayı adeta dışlamak da Allah ile aldatanların yarattıkları olumsuzluklar arasındadır.Bir önceki sapmanın en yıkıcı uzantısı budur. Kuran okumayı Camide bulunma şartına bağlayan bir ortak şuuraltı geliştirilmiştir.
Kuran okumanın cami içine özgülenmesine yo açan örfü, Emevileri despot valisi ‘zalim’ unvanlı Haccac başlatmıştır. O, sabah namazından sonra okunmak üzere camilere özel Mushafları koydurdu. Böylece Kuran okumanın camiye hapsedilmesi çığırı başlatılmış oldu. Ama onlar, hiç değilse, okuduklarını anlayabiliyorlardı. Bugünkü okuyuşlarda bu da kalmamıştır.
Kuran okumayı merasime bağlamak da aldatmaların ve Kuran’ın okunmasını zorlaştırmanın uzantılarından biri ve belki de en kötüsüdür.
Kuran, okunacak şeyleri toplayan kitap anlamındadır. Adı bu anlamda olduğu içindir ki ilk emri de ”Oku!” olmuştur. Ne yazık ki, geleneksel müdahaleler bu ‘okunacak kitap’ı sarılıp sarmalanarak duvara asılacak e bezende ‘üfürülecek kitap’ haline getirdi.
Kuran okumanın ruhu bu merasimler değil, derin derin düşünmek demek olam tedebbürdür. Tedebbürü değil ortadan kaldıran, zedeleyen şeyler bile insanlık suçudur. Allah ile aldatanlar bu suçu asırlardır işliyorlar
YAŞAR NURİ ÖZTÜRK
 
 





Din meselesinin en ciddi sorularından biri budur. Dil mi kutsal, mesaj mı?
Allah ile aldatanlar, hesapları öyle elverdiği için, sürekli latak dili utsal göstermiş, mesaja özgü kutsallık ve yüceliği sürekli dile vermişlerdir.
Eğer dil kutsal sayılırsa bu kutsallığa bağlı olarak o dilin toplumu, ırkı, coğrafyası, kültürü art arda kutsallaştırılır. Ve bunca kutsallığın altında dilin taşıdığı mesaj ezilir, unutulur ve ikincil duruma düşer. En azından, dilin coğrafyası, milleti, kültürü dinin verileriyle karışır, dinleşir. Dilin kutsallaştırılması halinde mesaj kaçınılmaz bir biçimde kenara itilir.
Dini, Allah ile aldatmanın aracı yapan zihniyetler, tarih boyunca hep dili kutsal kıldılar. Mesaj hep ikinci plana itildi. Bunun en görkemli örneği engizisyon papazlıpının İncili tercümeye izin vermemesidir.
Engizisyon papazlığına göre, dil kutsaldı. O halde İncil başka bir dile çevrilemezdi. O şekliyle anlayanlar anlardı, anlamayanlar kelimeleri telaffuz edebildikleri kadar eder, sevap kazanırlardı.
İncil’in ne dediğini anlamaya gelince, onun için kiliseye, ruhban sınıfına başvurmak gerekiyordu. Ve işin püf noktası da buydu. İncil’in ne dediğini merak edenler onu anlama yetenek ve şansına sahip bulunan ‘kutsal Tanrı ada lamları’na başvuracak, İncil adına onları dinleyeceklerdi. Böyle diyerek kitleleri yüzyıllarca dinlerinin kitabından habersiz koyup papaz hegemonyasının tasarruf ve hegemonyasına mahkûm ettiler.
Allah ile aldatan zihniyet, dilin değil mesajın kutsal olduğunu asla söylemez. Çünkü bu onun işinin bitmesi anlamına gelmektedir. Dil kutsal ve dokunulmaz olacaktır ki kitleler, mesajı anlamak için o ‘kutsala aşina olan’ kutsal ve dokunulmazlar önünde eğilmek ve onlara haraç ödemek zorunda kalsın. Sistem son derece dâhice kurulmuştur: Ya haracı ödesinler yahut da din bilmez cahiller olmaya devam etsinler.
Haracı ödemeyen, huruç (karşı çıkış, baş kaldırış) la suçlanır. Huruç yine sistemli bir biçimde ‘Allah’a ve dine karşı çıkış’ olarak tanıtılır. Faturanın ağırlığını düşünün! Kim kalkar da birkaç kuruşluk haracı vermesin diye başını böylesine büyük bir derde sokar!?
Dilin kutsallaştırılması Allah ile aldatanlar egemenliğine iki başlı bir yarar sağlamaktadır:
  1. Mesajı öğrenmek için egemenliğin temsilcilerine muhtaç hale gelen halkın ödediği haraçlar,
  2. Sadece sözcükleri telaffuzla sevap kazanacakları dilin kelime telaffuzundan ibaret öğretimi için toplanacak paralar.
Böylesi kutsal bir hizmet (!) verdikleri için ‘kutsal ve dokunulmaz kişilere gösterilecek derin saygı da cabası. Allah ile aldatanlar, dilin değil mesajın kutsal olduğunu söyledikleri anda b iki kapının ikisi de yüzlerine kapanır. Buna izin vermezler.
Müslüman coğrafyalardaki sarıklı engizisyonun bu noktada şansı haçlı engizisyondan çok daha yüksektir.
İslam’da namaz ibadeti vardır ve namazda belli bir miktar Kuran okumak şart koşulmuştur. Bu şartın yerine getirilmesi ise okunan Kuran parçalarının Arapça olması şeklinde ikinci bir şarta bağlı kılınmıştır.
Çevirisi yapılmayan veya yapılamayan bir kitabın, büyük Atatürk’ün söylediği gibi, ‘anlamı yok demektir’. Atatürk’ün bu tezi, İmamı Azam’ın bu konudaki teziyle tıpa tıp aynıdır. İmamı Azam’a göre de, Kuran her dile çevrilir ve o çevirilerle namaz kılınır. Çünkü Kuran esasında bir manadır. O mana tarih boyunca tüm peygamberlere değişik dillerde gelmiştir. Bunun aksini söylemek Allah’ın anlamsız söz vahyettiğini söylemekle eşanlamlıdır.
Çeviri yapılamasa ve yapılmasa tüm kitleler mesajı okuyup anlayamaz. Böyle olunca da Ali İmran 19′da değinilen ”Kuranla hem seni dinleyenleri hem de onun ulaştığı herkesi uyar!” emri anlamsızlaşır.
Tanrısal kitap özgün şekliyle korunur, uzmanlaşmış kişilerce özgün şekliyle okunur ama kitleler için her dile çevrilir e halkın yararlanmasına açılır. Bunun aksini iddia etmek dine hizmet değil dinsizliğe hizmettir.
 



            Kur'an'ın Öğrettiği Dualar
                                                                  Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk
        Dua Denince Ne Anlıyoruz?
İnsanın, Yaratıcısı ile ilişkisi, ibadet vasıtasıyla oluyor. İbadetin özü, daha açık bir deyimle bütün ibadetlerin hedefi, duadır. Mevlana’nın essiz değişiyle, ilim izi takip eder, din kokuyu alır. Cenabı-ı Hak somut bir ''şey'' değildir ki, O'nun niteliklerini tespit ederek ''bilimsel'' bir zevk alıp yetinelim. Bununla beraber O, varlık ve insanla yüz yüze, iç içe, kucak kucağadır. '' Biz insana şahdamarından daha yakınız '' (Kaf:16) diyen O'dur. '' Aralarında fısıldaşan üç kişinin dördüncüsü, beş kişinin altıncısı O'dur.'' (Mücadile:7). ▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬
Görüldüğü gibi, dua faaliyetinde insana bir cevap verilmektedir. Bu, İkbal'in de işaret ettiği gibi, bir şuurlu ego (benlik) ile yüz yüze olduğumuzun açık delilidir. Daha da ilerisi, yüksek ruhların dua faaliyetinde insandan Allah'a ve Allah'tan insana bir yöneliş vardır. Kur'an Yaratıcının dilinden: '' Beni anın ben de sizi anayım'' (Bakara: 152) derken bu gerçeğe dikkat çekiyor. Dua bir birlik, kaynaşma, halidir. Onu rasgele ''istemek''ten, başvurmaktan ayırmak lazımdır. Bununla birlikte alelade istekler yığınından ibaret dualar yok değildir. Ancak onlar kelimenin sadece lügat anlamıyla duadır. ▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬
Kur'an-ı Kerim, istisnasız bütün varlıkların hareket ve davranışlarına dua ediyor. Hayat, cansız varlıklardan bitkilere, bitkilerden hayvanlara, hayvanlardan insana ve oradan da Allah'a uzanan muhteşem bir dua sergiler. ▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬
Bu arada insanın yeri nedir? İnsan bütün varlığı, bütün faaliyetleri, bütün düşünce ve hayalleriyle dua etmektedir. Ayrıca, insanın üstün gücü de duasından kaynaklanmaktadır. Sanat, ilim, düşünce, mücadele... Bütün bunların temelinde dua vardır. Ve o dua sayesinde Yaratıcı Kudret bazen beynimizde, bazen gönlümüzde, bazen de bileğimizde tecelli etmektedir: '' De ki, duanız olmasaydı, Rabbim size değer verir miydi? '' (Furkan: 77) ▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬
Durum bu olunca bilimsel ve düşünsel faaliyetler, duanın en gelişmiş, en kutsal şeklidir. Nitekim Kur'an, düşünmeyi en yüce ibadet olarak tanıtmıştır. Çünkü insanoğlunun en yaratıcı ve özgür faaliyeti düşüncedir. '' Gerçek şu ki, bilimsel arayış ve araştırmaların tamamı, esasında duanın bir başka şeklinden ibarettir. Doğayı bilimsel yolla tetkik eden kişi bir anlamda dua eden bir mistiği andırır.'' (İkbal: Reconstruction, 86) ▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬
Eğer varlık ve oluş bütünüyle bir dua ise insanın duası birkaç dakikaya veya ''mabet'' denen küçük bir mekâna sığmaz. İkbal, Peyam-ı Maşrık'ında bu inceliği ölümsüzleştirerek şöyle demiştir : '' Benim niyazım iki rekât namaza sığmaz. '' İslam bu gerçeği bütün insanlığa haykırmak için '' tüm yeryüzünü mabet '' ilan etmiş ve resmi mabet anlayışına yer vermemiştir. Aynen bunun gibi, İslam resmi ibadet lideri ve din adamları sınıfını da kabul etmez. İslam aleminde bugün, çeşitli gerekçelerle yaşatılan mabet ve din adamı hegemonyası Kur'an'ın ruhuna terstir. ▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬
Nasıl Dua Edilir?
1. Duada, korku ile ümit birlikte bulunacaktır:
Kur'an-ı Kerim: '' Allah'a korku ve ümitle dua edin '' (A'raf: 56) ayeti ile bunu formüllendirmiştir. Yalnız korku veya sadece ümit, duada seviyesizliktir. Tek başına korku, rahmete güvensizliğe ve nihayet tükenişe götürür. Tek başına ümitse, hiçbir tehlike, zorluk, sınır tanımadığından benliği Firavunlaştırır. Kul, sürekli olarak korku ile ümit arasında olmalıdır. ▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬
2. Duada bağırıp çağırarak haddi aşmamalı:
Buyrulmuştur ki: '' Rabbinize boynu bükük halde ve gizlilik içinde dua edin. '' (A'raf:55) Bağırmak, riya ve şikâyetin beslediği bir hastalıktır. Bu yüzden Peygamberimiz, bağırarak dua etmeyi şiddetle yasaklamışlardır. Çünkü Allah şöyle buyuruyor: '' Kullarım sana beni sorunca, onlara şunu haber ver: Ben onlara çok çok yakınımdır! Birisi bana yalvarınca ben onun niyazına hemen cevap veririm. '' (Bakara: 186) ▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬
3. Dua, alabildiğine uzun, müstahdeme bilgi verme türünden ayrıntılar içermemelidir:
Dua, kelime ses işi değil, ruh ve samimiyet işidir. Uzun uzun konuşmak, önceden kaleme alınmış sayfaları dakikalarca okumak yarar sağlamaz. Esasen dua, insanın en yaratıcı faaliyetidir. O ölçüde de özgür bir faaliyet olması gerekir. Oysaki önceden yazılmış, başkaları tarafından tertiplenmiş geleneksel-resmi dualar okumak insan ruhundan kopan ''yaratıcı dualar'' yanında bir hiçtir. Burada, Kur'an-ı Kerimin bir istisna olduğunu söylemeye bile gerek yoktur. Çünkü kuran Allah Kelamı olma niteliğini taşıyor. Duanın hedefi de Allah ile diyalog olduğuna göre; Kur'an okumak en ideal dua olacaktır. ▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬
4. Duada acelecilik doğru değildir:
Dualarımız er geç kabul edilir. Dua edebilen bunun kabul edileceğini bilmelidir. Bir, beş, on... Kere aynı şey için niyazda bulunabiliriz. Kapı, geç açılabilir ama şunu bilmeliyiz ki, tabiat kanunlarına ters istekler içermeyen ve hayra yönelik dualar mutlaka kabul edilir. ▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬
5. Dua, kendimiz ve başkaları için hayır dilemek şeklinde olmalı:
Cenabı-ı Hakk'ın intikam, gazap ve cezasını isteyerek dua etmek, alışılan deyimle, beddua İslami değildir. Dostlarımız kadar, düşmanlarımız için de dua etmeliyiz, iyilik dilemeliyiz. İbrahim el-Atruş anlatıyor: '' Maruf el-Kehri (ölm.210/816) ile Dicle nehri üzerinde kayıkla geziyorduk. Bir grup insan, saz çalıp şarkı söyleyerek, içip eğlenerek geçti yanımızdan. Biz Maruf'a dedik ki: ''Şunlara bak Allah'a açıkça isyan içindeler. Şunlara beddua edin.'' Ve Maruf ellerini açtı ve şöyle niyaz etti: ''Allah'ım, onları, bu dünyada şen-şakrak kıldığın gibi ahirette de sevindir...'' Biz bunu duyunca hayret içinde sorduk: ''Ama nasıl olur? Biz sizden beddua istedik onlar için. ''Şu cavabı verdi: ''Allah onları ahirette sevindirmeye karar verirse hepsine tövbe nasip eder, böylece hepsi iyi insan olur.'' (Gazali; İhya: 4/192) ▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬
6. Dua, sırf nefsimiz için olmamalı:
Yalnız kendimiz için dua, bir egoizmidir; yapılan duanın kabulünü engeller. Nefsimizle birlikte başkaları içinde dua ettiğimizde hayırlı bir iş yapmış, makbul bir dua etmiş olacağız. Hz. Peygamberimiz, başkaları için duayı, kendimiz için yaptığımız yakarışların Allah'a ulaşmasını gerçekleştiren unsurlar arasında saymıştır. '' Hiç günah işlememiş dillerle dua edin '' buyrulmuştur. ''Ey Allah'ın Resulü, hiç günah işlememiş dil olur mu? diye sorulunca şu cevabı vermişlerdir: ''Birbirinize dua ederseniz şart gerçekleşir.'' Sizin diliniz benim namıma yalvardığında ben günahsız bir dille dua etmiş olurum. Çünkü benim günahımdan siz sorumlu değilsiniz.''
1
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla...
Hamd, alemlerin Rabbi olan Allah'adır.
Rahman’dır, Rahim’dir O.
Din gününün Malik'i, sultanıdır O...
Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.
Dosdoğru giden yola ilet bizi...
Kendilerine nimet verdiklerinin, üzerlerine gazap dökülmemişlerin, karanlık ve şaşkınlığa saplanmamışların yoluna...
(Fatiha Suresi)
▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬
 
 
2
Yücedir şanın senin. Bize öğretmiş olduğunun dışında bilgimiz yok bizim. Sen, yalnız sen Alim'sin, her şeyi en iyi şekilde bilirsin; Hakim'sin, her şeyin bütün hikmetlerine sahipsin.
(Bakara, 32)
Bakara 3
 
 
3
Rabbimiz, bizden gelen niyazları kabul buyur; sen, evet sen, Semi'sin, her şeyi çok iyi duyarsın; Alim'sin, her şeyi çok iyi bilirsin.

Rabbimiz! Bizi, sana teslim olmuş Müslümanlar haline getir! Soyumuzdan da sana teslim olan bir ümmet oluştur! Bize ibadet yerlerimizi göster, bizim tövbemizi kabul et! Sen, evet sen, Tevvap'sın, tövbeleri cömertçe kabul edersin; Rahim'sin, rahmetini cömertçe yayarsın.
(Bakara, 127-128)
 
4
Ey Rabbimiz, bize dünyada da güzellik ver, ahirette de güzellik ver! Bizi ateş azabından koru!
(Bakara, 201)
 
5
Ey Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır. Ayaklarımızı yere sağlam bastır. Ve küfre sapanlara karşı bize yardım et.
(Bakara, 250
 
6
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla...
Allah'tan başka ilah yok. Hayy'dır O, sürekli diridir; Kayyum'dur O, kudretin kaynağıdır. Ne gaflet yaklaşır O'na ne kendinden geçme ne de uyku. Göklerde ne var, yerde ne varsa yalnız O'nundur. O'nun huzurunda, bizzat O'nun izni olmadıkça, kim şefaat edebilir! O, insanların önden gönderdiklerini de bilir, arkada bıraktıklarını da!... İnsanlar O'nun bilgisinden, bizzat kendisinin dilediği dışında, hiçbir şeyi kavrayıp kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, gökleri ve yeri çepeçevre kuşatmıştır. Göklerin ve yerin korunması O'na hiç de zor gelmez. Aliyy'dir O, yüceliği sınırsızdır; Azim'dir O, büyüklüğü sınırsızdır.
(Bakara, 255)
▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬
 
7
'' Dinledik, buyun eğdik. Affet bizi ey Rabbimiz. Dönüş yalnız sanadır. ''

Allah hiçbir benliğe, gücünün üstünde bir yük yüklemez/teklifte bulunmaz. Her benliğin yaptığı iyilik kendi lehine, işlediği kötülük kendi aleyhinedir. '' Ey Rabbimiz! Unutur yahut hata edersek bizi hesaba çekme. Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize, güç yetiremeyeceğimiz şeyleri de yükleme. Affet bizi, bağışla bizi, acı bize. Sen bizim Mevla'mızsın. Küfre sapanlar topluluğuna karşı yardım et bize!
(Bakara, 285–286)
 
 
8
Ey Rabbimiz! Bizi doğruya ve güzele yönelttikten sonra kalplerimizi bozup eğriltme ve bize katından bir rahmet bağışla. Sen, yalnız sen Vahhap'sın, bol bol bağışta bulunansın.

Ey Rabbimiz! Sen Cami'sin; insanları, varlığında kuşku bulunmayan bir günde mutlaka toplayacaksın. Allah, sözünü yerine getireceği yer ve zamanı asla şaşmaz.
(Al-i İmran, 8-9)
 
9
Ey Rabbimiz, kuşkusuz olarak sana inandık. Bağışla günahlarımızı, ateş azabından koru bizi!
(Al-i İmran, 16)
 
10
Ey mülkün Malik'i, sahibi olan Allahım! Sen mülk ve sanatı dilediğine verir, mülk ve saltanatı dilediğinden çekip alırsın. Dilediğini yüceltip aziz edersin, dilediğini alçaltır zelil kılarsın. İmkân, mal ve nimet senin elindedir. Sen, her şeye kadirsin.

Geceyi gündüzün içine sokarsın, gündüzü de gecenin içine sokarsın. Diriyi ölüden çıkarırsın, ölüyü diriden çıkarırsın. Dilediğini hesapsızca rızıklandırırsın.
(Al-i İmran, 26-27)
 
 
11
Ey Rabbimiz! Senin indirdiğine iman ettik, resule uyduk; artık bizi gerçeğin tanıklarıyla beraber yaz.
(Al-i İmran, 53)
 
12
Ey Rabbimiz! Bağışla bizim günahlarımızı, affet işlerimizdeki taşkınlığımızı, sağlam bastır ayaklarımızı ve yardım et bize küfre sapan topluma karşı.
(Al-i İmran, 147)
 
 
13
Ey Rabbimiz! Sen bu varlığı boşuna yaratmadın. Şanın yücedir senin. Ateş azabından koru bizi.

Ey Rabbimiz! Sen birini ateşe soktun mu onu tam rezil etmişsindir. Zalimlerin yardımcıları olmayacaktır.

Ey Rabbimiz! Bir çağırıcının, Rabbinize inanın diye imana çağırdığını işittik ve iman ettik. Ey Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla bizim. Kötülüklerimizin üstünü ört ve bize iyilerle birlikte ölmek nasip et.

Ey Rabbimiz! Resullerin aracılığıyla bize vaat etmiş olduğunu da bize ver; kıyamet günü bizi rezil etme. Sen, vaadine asla ters düşmezsin.
(Al-i İmran, 191-194)
 
14
Hamd Allah'adır. O ki gökleri ve yeri yaratmış, karanlıklara ve nura vücut vermiştir. Sonra, gerçeği örtenler bunları Rablerine denk tutuyorlar.
(En'am, 1)
 
15
Ey Rabbimiz, dediler, öz benliklerimize zulmettik. Eğer bizi affetmez, bize acımazsan elbette ki hüsrana uğrayanlardan olacağız.
(A'raf, 23)
 
16
Hamdolsun bizi buraya ulaştıran Allah'a. Eğer Allah bize kılavuzluk etmeseydi, biz buraya ulaşamazdık.
(A'raf, 43)
 
 
17
Ey Rabbimiz! Toplumumuzla bizim aramızda hak ile hükmet. Sen, çözüm getirenlerin en hayırlısısın.
(A'raf, 89)
 
18
Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır. Canımızı Müslümanlar olarak al.
(A'raf, 126)
 
19
Rabbim! Beni ve kardeşimi bağışla. Rahmetine sok bizi. Sen, rahmet edenlerin en merhametlisisin.
(A'raf, 151)
 
20
Sen bizim Veli'mizsin. O halde affet bizi, acı bize. Sen affedenlerin en hayırlısısın!.

Bize hem bu dünyada güzellik yaz hem de ahirette! Dönüp dolaşıp sana geldik.
(A'raf, 155–156)
21
Rabbimiz! Bizleri, zulmedenler toplumu için bir imtihan aracı yapma.

O küfre sapmış toplumdan, rahmetinle bizi kurtar.
(Yunus, 85-86)
 
 
22
Rabbim, sen bana mülk ve saltanattan bir nasip verdin. Olayların ve düşlerin yorumundan bana bir ilim öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Benim dünyada da ahirette de Veli'm sensin! Beni Müslüman olarak öldür ve beni barışsever hayırlı kullar arasına kat.
(Yusuf, 101)
 
 
23
Rabbimiz, hiç kuşkusuz sen bizim gizlediğimizi de bilirsin, açığa vurduğumuzu da. Yerde de gökte de hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz.

Rabbim! Beni, namazı özenle yerine getiren bir insan yap. Soyumdan bir kısmını da. Rabbimiz, duamı kabul et.

Rabbimiz, hesabın ortaya geleceği gün; beni, anne-babamı ve inananları affet.
(İbrahim, 38, 40–41)
24
Rabbim! Beni, gireceğim yere doğruluk-dürüstlükle sok, çıkacağım yerden doğruluk-dürüstlükle çıkar. Katından bana yardımcı bir güç/kanıt ver.
(İsra, 80)
 
 
2
 
  copyrightBYsabo  
 
doktor-reiki.tr.gg
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol